
Öğr. Gör. Dr. Taner EROL
Netanyahu, soluğu ABD’de aldı
Ortadoğu’nun kadim sorunu, İsrail’in yayılmacı politikalarıdır. Bunu gerçekleştirebilmek için birçok katliamı soğukkanlı bir şekilde yapmış ve dünyanın gözü önünde soykırımcı bir devlet olarak adını tarihe yazdırmıştır. ABD’nin sınırsız desteğini arkasına alan İsrail, fütursuzca saldırılarını sürdürmektedir. Dünya, soykırıma karşı çıksa da güçlü bir baskı şu ana kadar yapılamamıştır. Sadece Türkiye, ısrarcı bir şekilde soykırıma karşı durmaktadır. Birkaç Ortadoğu devleti ile Avrupa devleti ise İsrail’in bu mezalimini yalnızca kınamakla yetinmektedir.
Türkiye çok daha sert bir tutum izlemek istese de ülkenin iç siyasetindeki problemler ve başta ekonomik sorunlar, soy kırımı durdurabilecek bir tepki vermesini engellemektedir. Özellikle Avrupa’nın ABD korkusu, Çin ve Rusya’nın Filistin’i görmemezliği, Türkiye’yi sahada yalnız bırakmaktadır. İran’a bile dış siyasette sorgusuz sualsiz yaslanabileceğimiz bir durumda değiliz. ABD’nin olduğu her yerde İngiltere ve İsrail zaten bulunmaktadır. Avrupa devletlerinin kan kaybettiği bir ortamda, Rusya’nın ekonomik darboğazda olması ve Ukrayna savaşının devam etmesi sonucu Türkiye, süreç içerisinde yalnızlaştığı bir duruma itilmiştir.
Terör devleti İsrail, tüm Ortadoğu’yu aslında istikrarsızlaştırıp parçalamak niyetindedir. Buna yönelik siyaseti de yapmaktan çekinmemektedir. Son süreçte, Suriye’deki rejim değişikliği süreci başka bir boyuta evrilmektedir. Tam olarak Suriye konusunda Türkiye’nin etkisinin ne boyutta olduğu bilinmese de süreç iyi tahlil edildiğinde Türkiye’nin etkisinin küçümsenmeyecek boyutta olduğu anlaşılmaktadır. Suriye yönetimi ile yapılan diyaloglar ve iş birlikleri, başta İsrail olmak üzere bazı devletleri rahatsız etmektedir.
İran, Türkiye’nin etkili Suriye politikasına muhalefet eden bir siyaset izlerken, Trump korkusundan üç maymunu oynayan Arap ülkeleri de ortalıkta gözükmemiştir. Ancak şer odakları sinsi planını işletmeye başlamıştır. ABD’nin Yemen’e saldırması, İsrail’in Lübnan ve Suriye’ye saldırması tesadüf olamazdı. Masa başında tüm planlar yapılmıştı, tek sorun Türkiye’nin güçlü muhalefetiydi.
Bu güçlü muhalefeti durduracak ilk unsur, Türkiye’yi kendi sorunlarıyla meşgul etmekti. Türkiye’deki son gelişmelere bakıldığında, bu tezin ne kadar doğru olduğu anlaşılmaktadır. İkinci müdahale ise, fütursuz Trump’ın sahneye çıkıp Türkiye’yi ekonomik olarak tehdit etmesidir.
Netanyahu, Türkiye’nin üst kurmak istediği yerleri hedef alınca soluğu ABD’de aldı. İddialara göre, Türkiye de bu saldırılara kayıtsız kalmadı. İlk olarak Hakan Fidan açıklama yaparak, İsrail’le bölgedeki çatışmalara girmek istemediklerini ifade etti. Bu açıklama, durumun ne kadar ciddiye bindiğini göstermektedir.
Katil Netanyahu’yu birinci sınıf karşılayan Trump, Beyaz Saray’ın duvarlarını Netanyahu ile çektirdiği fotoğraflarla süsleyerek ve sandalyesini çekerek nezaket gösterisinde bulundu. Türkiye korkusu yüzünden, Netanyahu Trump’ın desteğini almada zorlanmamıştır.
Trump, diğer ülke liderlerine karşı nezaketsiz tavırlarıyla bilinen bir siyasetçidir, ancak Türkiye ve Erdoğan’dan bahsederken sınırları aşmamış ve olumlu mesajlar vermiştir. Tabii rahip Brunson olayını hatırlatarak yine gövde gösterisini yapmaktan çekinmemiştir.
Süreç çok net bir şekilde görünmektedir. İsrail, Türkiye’nin Suriye’de olmasından rahatsızdır. Çünkü ilk kez gerçek bir ülkeyle sınır olacaktır ve dolayısıyla bölgede yapmak istediği faaliyetleri rahatça gerçekleştiremeyecektir. Devlet aklı ya da reel siyaset, hangi taraftan bakarsanız bakın, bugüne kadar geldiğimiz noktada Türkiye’nin göçmen politikasının ve içerde terörsüz ülke söyleminin ne kadar doğru olduğu ortadadır. Belki bu ikisinin de hazmı zor olmuştur veya olacaktır, ancak devlet gerektiğinde soğukkanlı kalabilme refleksini gösterebilmelidir.
Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri, dış siyasetin iktidara bağlı olarak şekillenmesidir. Yani iktidarların dış siyaset algısı neyse, o gün devletin dış politikası da o olmaktadır. Bu ciddi bir sorundur. Tüm muhalefet ve siyasi partiler böyle bir durumda birlikte hareket etmelidir. Türkiye’de bu birliktelik olmadığı gibi, tam aksine ülke dışarıya şikâyet ediliyor veya iç siyasette kargaşa çıkartılmaktadır. Batı ülkelerinden en büyük farkımız bu noktadadır. Çünkü Batı’da dış siyaset, lidere göre şekillenmez veya değişmez.
Anlamamız gereken şu: Türkiye’deki tüm fraksiyonlar, bugün farklılıklarını bir kenara bırakıp devlete destek olmalıdır. Yakın gelecekte İsrail ile karşı karşıya geleceğimiz aşikârdır. Vaat edilmiş topraklar arzusu ortadadır ve bunun içine ülkemizin bir kısmı da girmektedir. Bugün sessiz kalırsak, yarın bunun bedelini ağır öderiz. Olaylara bir kez siyasi gözlüklerimizle bakmayalım.
Gazze ve Suriye insanlığın suçu, İsrail insanlığın sorunudur. Tarihin doğru tarafında olmayanların günahı ortadadır; bugün bize doğru tarafta olmak yakışır.
Birçok stratejist, 2025-2030 tarihleri arasında Türkiye-İsrail savaşını öngörmektedir. Ülkemiz böyle bir çatışmanın taraftarı değildir ve böyle bir arzu içinde olmadığını da her defasında ifade etmektedir, ancak o gün geldiğinde hesap etmenin bir anlamı olmayacaktır. Türkiye (Türkler) tarih boyunca insanlığın sesi olmuştur. Bugün gerekirse yine olmalı, olacaktır. 85 milyon vatandaşı da bu ülkünün yılmaz savunucusu olmalıdır.
İsrail, Suriye ve Filistin’den istediği toprağı aldıktan sonra, Irak ve Lübnan’dan da toprak almak isteyecektir. Ama asıl arzusu, Türk topraklarıdır.
Böyle bir durumda, ekonomik ve siyasi istikrarsızlığı kim savunuyorsa, onlara yazık etmeyin diyorum.
Yakında Erdoğan ve Trump görüşmesi olacak. Her ne kadar Trump Türkiye’ye saygı duysa da kendisi için vazgeçilmez olan İsrail’e sahip çıkacaktır. Çünkü o da şunu biliyor: İsrail, güçlü bir ekonomi, düzenli ve büyük bir orduya sahiptir, savunma sanayisi bazı noktalar da Türkiye’den üstündür, ama Türkiye, İsrail’in boğazına takılır ve onu boğar. Türkiye hasar alsa da böyle bir mücadelede İsrail kendi sonunu hazırlamış olacaktır. Onun için Netenyahu’nun tasması kimin elindeyse, soluğu orada aldı!
Şimdi sıra bizde: Birlikte Türkiye olduğumuzu gösterelim ve İsrail’e hayatının tokadını atalım. Bunu ancak bir renk etrafında yapabiliriz; o da bayrağımızın rengi. Bugünlerde rengimiz kırmızı-beyaz olmalı; bırakalım siyasi farklılıkları ve tüm hırsları…