Hasan Yavuz BAKIR
REKABET VE DÜŞMANLIK….
Hoşgörü ve insani özellikler Türk Milletine şanlı tarihinden gelen eşsiz bir mirastır.
Alçakça yaklaşmak, pusu kurmak, belden aşağı vurmak yerine, er meydanında dövüşmektir şanlı milletimizin tercihi.
Rahmetli dedemin kıssadan hisselerini dinlemek büyük keyfiydi çocukluğumun: Bir dönem kan davası olan bir adam evinde misafirlerini ağırlarken sırtı pencereye dönük oturuyormuş. Misafirlerden biri uyarmak istemiş: sırtın dönük pencere kenarına oturuyorsun, sen düşmanı olan birisin dikkat etmen gerek demiş. Adam tebessümle cevap vermiş: benim düşmanım beni sırtımdan vurmaz…
Büyük bir güven ve saygı içeren bu olay bugün ki şartlarda dost diye tarif ettiğimiz örneklere bile ağır gelecek nitelikte.
Ülkemizde birçok alanda olduğu gibi futbolda da olağanüstü keyifsizlikler yaşanırken futbolun sorunlarının bu denli artmasında en büyük pay Medya’ya ait.
Medya sektöründe bir geçmiş olmadığı halde çeşitli etkenlerden ötürü medya vitrininde kendine yer çalan onlarca isim futbolun keskin taraflara ayrılması ve ciddi tartışmaların yaşanması için büyük çaba harcıyor.
75 milyonluk güzel ülkemde hiç aklı başında insan kalmamış gibi bu zatı muhteremler sürekli gündemi belirlerken aynı zamanda da farklı taraftar guruplarının birbirlerine kin beslemeleri için tüm zemini hazırlıyorlar.
Başkanlar ve spor yöneticilerinin ciddi bir bölümü de futbolun kirlenmesinde büyük pay sahibi.
Peki futbol emektarlarının rolü nedir bu süreçte?
Hemen söyleyeyim: futbola emek vermiş, büyük katkılar sağlamış onlarca teknik adam da kötü gidişe dur demek için hiç çaba göstermiyorlar.
Türk Futbolunun efsane isimlerinden Mustafa Denizli’nin sadece 4 ay süren Rize macerası çok önemli dersler çıkartacak örnekler taşıyor: Ç.Rizespor- Karşıyaka deplasmanında çok önemli bir maç oynuyor. Mutlaka kazanması gerek. Rizesporlu bir futbolcu rakibine gereğinden fazla sert giriyor ama öyle sakatlama pahasına falan değil. Denizli yerinden fırlıyor ve hışımla futbolcusuna çıkışıyor: sakın bir daha yapma demesine gerek bırakmayan bir kararlılıkla mesajını veriyor.
Gurur duyduğumuz birçok geleneğimiz var. Bunlardan bir tanesi de cenaze olan mahallede düğün törenlerinde eğlence bölümünün iptal edilmesi. Saygı ve sevgi içeren bu davranış yıllardır beklenen özel bir günde ki eğlenceyi bile erteleyecek kadar hoşgörü içerir.
Rakip taraftara saygısını ifade eden, rakibinin içinde bulunduğu zor durumdan faydalanmak yerine onlara saygısını cümlelere ve davranışlarına döken teknik adam gördünüz mü? Benim işim değil diyenler çıkacaktır mutlaka ama kandıramazlar kimseyi, zor gününde ki komşuya el uzatmak insani bir görevdir. Saygı sunmadan saygı beklemek tilkiliğe özenmektir.
Rakibi geliştirdiğimiz taktik ve yeteneklerimizle yenmeyi amaçlamak yerine zayıf anını yakalamayı hedeflemek özgüven problemi göstergesidir. Büyük takımların birbirlerini yendikleri zaman galip gelen takımın başkan, teknik adam ve futbolcusunun rakibin emeğine saygısını vurguladığına ne oranda denk geliyoruz.
Bilgi ve birikimi tam olan, Özgüveni yüksek bir insan rakibiyle doğal şartlarda yarışmak ister. Yalancı pehlivanlar ise başkaları üzerinden gündem yaratıp gerginlikten prim yapmayı yeğler.
Örneklemeler yaptığımız bütün konuların temelinde yatan zemin hazırlayıcı unsur medyaya sızmış samimiyetsizlerdir. Hiçbir değer yargıları olmayan, saçma sapan hareketlerle çok izlendikleri yalanlarını ard arda sıralayan bu kişiler danışıklı dövüş ürünü olan reyting ölçümleri sayesinde sahte kabadayılık yapıyorlar.
Küfürbaz, yeteneksiz, beceriksiz, saygı ve sevgiden nasiplenmemiş bazı şahsiyetler Türk futbolunun bugün düştüğü noktanın baş sorumlularıdır. İddia ediyorum var olan her sorunu iyice irdeleyen, medyaya sızmış bu şahsiyetlerin parmağını göreceksiniz.
Futbolumuza, Rekabetimize, Birbirimizle şakalaşmalarımızın büyük hazzına, hoşgörümüze dokunmayın.
Düşün milletin yakasından, düşün ki yetenekli gençlerimiz heba olmasın ve futbolumuz kalkınsın….