Ceyhun KALENDER
DANİMARKA MI OLSUN YOKSA NORVEÇ Mİ ?
Biz tartışa duralım; eğitimde yeni sisten, eski sistem Avrupa sistemi, Uzakdoğu sistemi, diye… Bu sistem arama sistemsizliği içinde tartışmalar devam ederken, öğretmenler zaten sistemi çoktan oturtmuş oluyorlar. Yoksa öğretmen de bu karmaşaya kapılıp hedef belirleyememiş olsaydı, eğitimde çok daha vahim bir durum ortaya çıkmış olurdu.
Çağı yakalamak ve modern ülkeler arasında hak ettiğimiz yeri almak için çocuklarımızın eğitiminin çok önemli olduğu konusunda hemfikiriz. Ancak, yıllardır devamlı vites değiştirip zikzak yaptık. Eğitim konusunda izleyeceğimiz uzun vadeli yolu, yani politikaları bir türlü tespit edemedik; ideolojik tercihlerin esiri olduk. Oysa çalışmadan, aklı kullanmadan, iyi örneklerden ders çıkarmadan, verilere önem vermeden hiçbir şey gerçekleştirilemez, hak edilemez.
Bu duruma bir örnek verecek olursak, kimi eğitim bilimciler tarafından bir mucize olarak tanımlanan, 2005’ten beri ilkokullarda uygulanmaya çalışılan ve bir bakanının, “Eğitimin kurtuluşu” olarak tanımladığı, daha sonra gelen bir bakanın ise, “Çocuklar ve veliler için bir işkencedir” diyerek 2017’ de son verilen Bitişik Eğik Yazı sistemidir.
Bitişik eğik temel harflerin terk edilme sebebi bilimsellikten ziyade, takip etmeye çalıştığımız bazı Avrupa ülkelerinin de eğitim sisteminde kullandığı el yazısından 2016’da vazgeçmeleriydi.
Ancak bu ülkelerdeki değişiklikler çok daha köklü ve uzun denemeler sonucunda, bilimsel bir değerlendirme sonucunda yapılmaktadır.
Eğitim bir bütündür. Fiziki yapı, materyal, öğretmen yetiştirme yöntemleri, öğretmenlere sağlanan ekonomik ve sosyal şartlar, öğretmene verilen değer, haklarının farkında olan örgütlü öğretmenler, öğrenci, veli, yönetici eğitimin kalitesini belirlemektedir.
İlle de nüfus yapısı, kültürel birikim, inanç ve felsefe yönünden bize pek de benzemeyen Finlandiya modelini uygulayalım diyorsak, o zaman bu ülkede uygulanan modelle bizim uyguladığımız modeli kısaca bir karşılaştırmak lazım.
1- Biz okula başlama yaşını altı bezli döneme çekmeye çalışıyoruz. Finlandiya’da ise zorunlu okula başlama yaşı yedi.
2- Türkiye’de çocuklar birkaç sokak ötedeki okullarına bile mutlaka servisle gidiyor. Finlandiya’da ise çocuklar birinci sınıftan itibaren okula yürüyerek veya bisikletle gidiyorlar. Özel durumlar haricinde çocuklar okula aileleri tarafından götürülmüyor.
3- Bizde müfredat ve ders kitapları eğitimin baş aktörleri olarak biliniyor. Eğitim kalitesindeki zayıflık genelde bu ikisinin suçu olarak görülüyor. Ama Finlandiya’da çok basit bir müfredat var ve pek değişmiyor. Öğretmenler okutulacak kitapları kendileri seçiyorlar ama yine de ortalıkta pek ders kitabı gözükmüyor. Yani Fin eğitim sisteminde ders kitapları bırakın aktör olmayı, figüran bile değil. Figüranların başrol oynadığı ülkemiz eğitim sisteminden gişe hasılatı beklemek bu yüzden bir hayal.
4- Türkiye’de birinci sınıf öğrencilerinin velileri “Bizim çocuk bugün Matematikten 90 aldı,” diye gururla gezebiliyor. Ama Finli öğrencilere okulun ilk altı yılında asla not verilmiyor. Buradaki öğrenciler ilk olarak 16 yaşına geldiklerinde ülke genelinde bir sınava giriyorlar.
5- Türkiye’de öğrencilere çöp attırsanız ertesi gün muhtemelen velileri okulu basıp olay çıkarır. Ama Finlandiya’da öğrenciler okulun tüm işlerini nöbetleşe sistemde birlikte yapıyorlar. Yani Fin okullarında hizmetli yok, tüm işler öğrenciler tarafından yapılıyor. Böylece sorumluluk duyguları gelişiyor.
6- Finlandiya’daki okullar öğrencilerin rahat edebileceği şekilde tasarlanıyor. Sınıflarda yaparak-yaşayarak öğrenme modeline uygun alanlar mevcut. Binaların fiziksel özellikleri öğrencilerin evdeymiş gibi rahat etmelerini sağlayacak şekilde düşünülüyor. Türkiye’de ise her şeye hazır olan öğrenciler yıllardır komutla rahatlıyor. “Beni rahatta dinleyin” diye bağıran müdürün karşısında ne kadar rahat olunursa tabi…
7- Türkiye’deki özel okullarda ders saati 8. Ama yetmediği için okul çıkışında etütler, hafta sonu kursları ve özel derslerle bu sayı günde 12-14 bandını yakalıyor. Finlandiya’da ise günlük ortalama ders saati dört. Dünya eğitim ligindeki sıralamamıza baktığımızda, nitelik ve nicelik kavramlarının ne kadar önemli olduğu gün yüzüne çıkıyor.
8- Türkiye’de bütün öğretmenler kendilerini mesleğin zirvesinde görüyor. Sınav sonuçları kötü geldiğinde genelde öğrenme güçlüğünden bahsediliyor. Öğretme güçlüğü çeken öğretmenlerin durumu hep sumen altı ediliyor. Bu yüzden mesleki gelişimle ilgili düzenli bir çalışma yok. Finli öğretmenler ise haftada en az 2 saat hizmet içi eğitime katılmak zorunda.
9- Türkiye’de, “Hiçbir şey olamazsa, bari öğretmen olsun,” mantığı devam ediyor. Ama Finlandiya’da öğretmenlik mesleği toplumun en gözde mesleklerinden bir tanesi! Öğretmenler master derecesi olanlar arasından seçiliyor. Lise mezunları arasında öğretmenlik için müracaat edenlerin ancak yüzde onu öğretmen yetiştirme programına kabul ediliyor.
10- Finlandiya’da öğretmenlerin gelir düzeyi oldukça iyi. Kendi mesleği haricinde bir iş yaparak ek gelir elde etmeye çalışan öğretmen yok. Bizde de ek gelir için bir şeyler yapmayan öğretmen yok denecek kadar az. Çünkü aldıkları maaş faturalara bile yetmiyor. Öğretmenlerin fatura ödemek için başka şeylerle uğraşması neticesinde oluşan durumun faturasını da bütün millet ödüyor.
11- Finlandiya’da öğretmenler toplumun en saygın tabakasını oluşturuyor. Biz de ise öğretmen idareci, veli ve öğrencinin şamar oğlanına dönüştürülmüş, toplumdaki itibarı bitirilmiştir.
12- Türkiye’de en başarılı öğretmen en çok ödev verendir anlayışı hala devam ediyor. Ama Finlandiya’da öğrencilere ödev verilmiyor. Öğrenmenin yeri okul olarak görülüyor. Bu yüzden Finlandiya’da akşamları çocuğunun proje ödevi için kartona boncuk dizen veli yok.
13- Finlandiya’da hiçbir babayiğit resim dersinden öğrenci alıp matematik çalıştıramıyor. Bizdeyse öğrenciler matematik dersinde sıkılıp defterlerine resim yapıyor. Sonra matematik öğretmeni çocuğu resim dersinde yakalayıp matematik çalıştırmaya götürüyor. Döngü bu kadar kısırken, sistemin üretken bireyler yetiştirmesini beklemek tabi biraz zor oluyor.
14- Bizim sınıflarımızda eğer bütün öğrenciler yerlerinde oturuyor ve ses çıkmıyorsa, o sınıfın öğretmeni övgü alıyor. Ama Finlandiya’da durum tam tersi… Eğer bir sınıftan hiç ses çıkmıyorsa, öğrenciler sıralarında oturuyor ve hiç kalkmıyorlarsa o öğretmen soruşturmaya alınıyor. Çünkü Fin eğitim sisteminde ders anlatan bir öğretmen yok. Hep birlikte etkinlik yapan sınıflar var. Bu yüzden Fin okullarındaki sınıflarda, “Ayakta gezinme evladım, otur yerine,” sözü pek duyulmuyor.
15- Finlandiya’daki okulların kantinlerinde su, süt ve meyveden başka hiçbir şey yok. Bizdeyse işin suyu çıkmış durumda. Her teneffüs fıstıklı çikolata yiyen çocukları 8 saat sırada oturtmaya çalışmak öğretmenler için büyük imtihan! Belki de bu yüzden teneffüste sınıflardan hızlı boşalma rekoru bizde.
Siyasi iktidarların, hatta farklı görüşteki bakanların bile kendi dünya görüşünü sokuşturmaya çalıştığı bu sistemle çok daha iyisini beklemek hayal… Önce bütün toplum, başta idareciler Fin sistemine göre düşünmeli!
Uzun süre değiştirilmeyecek, istikrarlı, bilimsel bir sistem dileğiyle…
Ceyhun KALENDER
Türk Eğitim-Sen Rize Şubesi
Basın Sekreteri