HARAM YİYEN SARHOŞ OLSAYDI


İnsanoğlu, tarih boyu hep dünya hayatını keşfetmeye çalışmış. “Nerden geldik?”, “Niçin varız?” ve “Nereye gidiyoruz?” sorularının cevabını daime aramış. Kimisi cevabını bulmuş. Kimisi bulamadığını itiraf etmiş. Kimisi de “buldum!” demiş. 
                Biz zahmet etmeyelim. Allah’ın “Dünya; oyun ve eğlenceden ibarettir” tasvirini kabullenelim. Oyun ve eğlencenin biçimini isteyen araştırır, dokunmayalım. Filozofun; “İnsan her yaşta çocuktur, sadece oyuncakları değişir” ifadesini de ekleyelim. İsteyin istediği gibi anlasın. Anlamak istemeyenleri “ayar etmek” isteyenlere de Allah kolaylıklar versin.
                İnsanoğlunun ihanetleri saymakla bitmez.
                Vefasızlıkların haddi hesabı yok.
                Hakkı olmayanları yemek sıradan bir eyleme mi dönüştü?
                “Yaşamak için, yaşatmamak gerekir.” budalalığını fazla insan benimsedi mi yoksa?
                Devlet imkânlarını elinde bulunduranların diğer insanları ezerek zevk aldığı bir dünya ortak evimiz ne zamana kadar olacak? Bu oyunun biteceğini nasıl anlatacağız?
                Bildiklerimize niye inanmıyoruz acaba?
                Ölümün bize çok yakın olduğunu niye kabullenmiyoruz ki?
                Uyku tutmadı beni. Kendimi sorgulamaktan yoruldum. Akılma içki içerek sarhoş olanlar geldi. Yapılmaması gereken bir işi yaparak içki içen, yürürken nasıl da anlaşılıyor değil mi? Sarhoşluk gizlenemiyor. Hiçbir insan da sarhoşluğu ile gurur duymaz sanırım.
                Kendi kendime hayal kuruyorum; haram yiyenler de sarhoş olsalar ne güzel olurdu değil mi? Hani yalan söyleyen Pinokyo’nun burnu uzar ya! Öyle bir şey işte benim temennim. Sahi, haram yiyenler sarhoş olsaydı sarhoşların sarhoş olmayanlara oranı nasıl olurdu dünyada?
                Mesela; devlet gücünü elinde bulundurup da bu gücü halka eşit dağıtmayanların kulakları uzasaydı ne olurdu? O zaman normal kulakları olan kaç devlet adamımız olurdu acaba?
                Hani, “Kendim için bir şey istiyorsam namerdim” yalanını söyleyen devlet adımının burnunun uzadığını düşününüz. Sonra bu adam, yediği kul haklarıyla sarhoş olsa. Adil olmadığı için de kulakları uzasa, ne güzel olurdu değil mi?
                Böylesi bir dünyada devlet adamı olup da vücut ölçülerini kaç kişi koruyabilirdi? Sarhoşluktan kaç koca(!) adam kurtulabilirdi?
                Yaratan ne güzel salıvermiş bizi dünyaya. Nefsi de dürtmüş içimize. Şeytanı da salıvermiş dünyaya. Sonra olmamız gerektiğini anlatmak için peygamber göndermiş. Peygamberiyle kitap göndermiş. Nasıl olmamız gerektiğini bu kitaba yazdırmış. Peki, biz ne yapmışız? Nağmeli okuyuşlarla duygulanmış, ağlamışız. Ölünün üzerine okumuş, onu cennete havale etmeye çalışmışsız. Namaz kılarken o ayetlerden bazılarını bol bol okumuşuz. Mesela Fatiha’yı günde 40 defa okuruz. Lakin, o ayetlerin bizlere neler tavsiye ettiğinden haberimiz yok. Süslü keselere veya kütüphanenin mutena bir köşesine hapsetmişiz kitabı. Ezberlediklerimizin ne anlama geldiğini bilmiyoruz.
                Mesela o kitapta; “Bir kardeşinizin dedikodusunu yapmak; o kardeşinizin ölüsünün etini yemek gibidir” demiş de kim dinlemiş? Allaha inanmayan bilmiyor. İnananlar uygulamıyor. Dedikodu yapanın boyu kısalacak olsaydı, insanoğlunun ortalama boy uzunluğu kaç santim olurdu acaba?
                Ne biçim oyundur yaşamak?
                Bir şeyleri değiştirmek gerek. Diğer Canlılarla akıl farkı üstünlüğümüzü kaybetmesek iyi olacak! Ben korkuyorum da!
Önceki ve Sonraki Yazılar