ADAMCIK



                 Büyük üstat Mevlana Mesnevi isimli eserinde şu hikâyeyi anlatır:
                “Sineğin biri kendini fevkalade bir şey sanırdı.
                Kendi kendine; ‘şüphesiz ki ben devrin Zümrüd-ü Anka kuşuyum, benden daha üstün kimse olamaz’ derdi. Bir gün bir eşeğin sidiğinin içinde bulunan bir saman çöpüne kondu. Eşeğin sidiğini uçsuz bucaksız deniz, saman çöpünü gemi, kendini de kaptan sandı.
                ‘İşte bu bir okyanus, bu da benim mükemmel gemim. Ben de dünyanın denizleri aşan en büyük kaptanıyım.’ dedi. Gururlandı, koltukları kabardı.”
                Bu hikâyeyi okuyunca ne kadar çok insan geçti gözünüzün önünden değil mi?
                Ne kaptanlar tanıdınız, denizleri olmayan.
                Ne süslü kuşlar tanıdınız, kendisi de, beslendiği yerler de tiksindirici değil mi?
                Hepsini bir tarafa bırakalım da;
                Sağlığını üstünlük görenlerin o sinekten farkı var mı?
                Parasını büyüklük zannedenin sinekten aşağı olduğunu bilmez miyiz?
                Makamının ayrıcalık anlamına geldiğini zannedenlerin kaptan sinekten farkı mı var?
                “Bir muhalif rüzgârın insanı harman gibi savurduğu” dünyada kendini büyük zannetmek kadar aşağılık bir duygu var mı?
                Hazinelerinin sadece anahtarlarını birkaç devenin taşıyabildiği anlatılan Nemrut’un burnuna giren bir sineğe mağlup olarak, kıvrana kıvrana can verdiği bilindiğine göre…
                Kalbinizin atışını sadece bir kez unuttuğunu düşününüz.
                Akciğerinizin aldığı oksijeni bir kez bırakmadığını hayal ediniz.
                Midenizin çalışmayı bir süreliğine unuttuğunu farz ediniz.
                Daha da basitleştirelim, idrara çıkmamız gerektiği sinyalini böbreğimizin beynimize ulaştırmaktan vaz geçtiğini düşünelim.
                Valla ben kendimi çok basit ve her an stop edebilecek bir makinenin içinde hissediyorum ve kendini ciddiye alanları zerre kadar ciddiye almıyorum. Hele kendisini makamıyla büyümüş zannedenleri izleyip eğleniyorum. Fırsat oluşunca bunların yüzlerine söylemek bana öyle bir haz veriyor ki!
                Mevlana’nın böyle adamcıklar için söylediği şu vecizesi ile bitirelim: “kalemin rüzgârdan, kâğıdın sudan olursa ne yazarsan yaz derhal yok olur.”
                Mütevazilere binlerce hürmet…
Önceki ve Sonraki Yazılar