Devlet ve Millet Aynı Arazide Buluşursa

 Kök topraktan gelir, toprak insanın hamurundandır. İstikbal arayan filizler topraktan güç alır. Öyleyse Yeniden Büyük Türkiye’yi de mümbit topraklarıyla beslemek elzemdir.
Kabul edilsin ya da edilmesin, bu gerçeği değiştirmez. AK Parti, 13 yıllık iktidarlığı boyunca çoğu devrim niteliğinde pek çok değişimlere, gelişimlere imza attı. Fakat Tarım ve Eğitim alanında bugüne dek umduğum reformlar hayat bulmuş mu? Henüz maalesef. Evet, elbette bu alanlarda da birçok teşebbüs söz konusu ama netice umulanı vermiş değil. Başbakan’ın geçen günlerde kamuoyuna ilan ettiği bir yıllık eylem planında da bu parantezde hazırlıkların olmadığı görüldü. 
Eylem planında yok ama şimdilerde Rusya ile yaşadığımız suni kriz menşeli meyve sebze meselesi gündemdeyken Tarıma dair bazı hususlar ve önerilerden bahsetmek yerinde olacaktır. Umulur ki zihinlerde güzel bir proje olarak yer bulur ve bir gün hayal gerçek olur.
Öyle uzun uzadıya bahsedecek değilim, köşem vasıtasıyla meselenin özünü arz etmekle yetineceğim.
Yavaş yavaş geçelim konuya…
Tarımsal kalkınma yolunda önümüzde duran barikatları birkaç başlıkta sıralayalım evvela:  
Tarımsal arazilerin miras yoluyla iyice küçülmesi ve dolayısıyla aileyi geçindirme potansiyelinin azalması sonucu ehemmiyetini yitirmesi. Miras konusu kaçınılmaz bir durumdu. Buna dair bir yasal çalışma yapıldı ama sorunu çözecek nitelikte olmadı. 
Tarımsal nüfusumuzun hızla azalması, kentleşmenin buna bağlı olarak kontrolsüzleşmesi. Tarımsal nüfusu arttırmak ülke imkânlarını daha nitelikli kullanabilmemiz açısından çok çok mühim. Tabi bunun gerçekleşmesi aynı zamanda kentleşme sorunlarımızı da dolaylı olarak çözmüş olacaktır. 
Tarımsal planlamanın olmayışı ve buna bağlı organizasyonun yetersizliği.
İşte bahsedeceğim öneriler bu üç sorunu çözebilecek mahiyette bir projenin ipuçlarını verecektir. 
Bereketin mümbit mümbit aktığı, çeşit çeşit ürünleriyle yetebilirliği olan topraklarımızdan gerektiği şekilde istifade edemiyor oluşumuz milletini vatanını seven bir insan evladı olarak beni rahatsız etti ve ne yapılabiliri sorgularken ruhumu serinleten yollara daldım… Bakalım size ne tür ilhamlar verecek?
Hadi bir de sorunun çözümü yönünde önerilere göz atalım şimdi…
Köylünün-çiftçinin arazisi devlet tarafından kiralanacak. Böylece miras yoluyla küçülen araziler ihmal edilmemiş olacaktır.
Evvela profesyonel birimler ve uzman ekiplerce ar-ge çalışmaları yapılacak. O arazide ne türden ürünler ne şekilde yetiştirilebilir değerlendirilecek ve belli periyotlarla güncellenecektir. Maksat birim alanda en uygun ürünü en verimli şekilde yetiştirip hayata kazandırmak olacaktır.
Arazi bir işletme mantığı ile yönetilecek. Toprak profesyonelce modern teknikler kullanılarak işlenecek, ürün sağlığı kadar toprağın sağlığı da dikkate alınacak. 
Yerli gübre ve patentli tohum için bakanlık organizasyonu ile işbirliği yapılacak. Yerel imkânlar üst düzeyde seferber edilecek.
Ziraat odaları, üniversiteler, zirai kuruluşlar, ilgili diğer birimler arasında koordinasyon sağlanacak. Bakanlık bu iş için yetkin olabilir.
İşletme bölgesinde ikamet eden vatandaşlar uzman ekipler kontrolündeki arazide imkânlar elverdiği ölçüde işçi ve personel olarak çalışabilecek. Yani vatandaş hem toprağını kiraya verecek, hem de kendi toprağında personel olarak çalışabilecek. Böylece istihdam olanaklarının kırsal bölgelerde de canlanması sağlanmış olacak.
Elde edilen ürünler yine devlet teşekkülleri vasıtasıyla piyasaya sunulacak. Tarladan tezgâhlara geçişte yaşanan usulsüz fiyat artışlarına müsaade edilmeyecektir. Böylece vatandaşımız en güzel üründen en az maliyetle doyasıya istifade edebilecektir.
Profesyonel tarım pratiği geliştikçe çiftçi vatandaşlarımızın da tecrübe deneyimleri zenginleşecektir. Bu vesile ile bireysel tarımın kalitesi de yükselmiş olacaktır. 
Tarımsal alanlar ciddi işletmelere dönüştükçe kırsal nüfusumuzda yeniden artış söz konusu olacaktır. Böylece kent sorunların önemli bir kısmı kendiliğinden çözülmüş olacak. Kırsal alanlarda istihdam olanakları artacaktır. Üreten bir millet, üreten bir Türkiye ile refah seviyesini yükseltmiş olacaktır. Kırsal nüfusun artmasını teşvik maksatlı devlet destekleri de devreye sokulabilir.
Tarımsal kalkınma ivme kazandıkça bu alanda yetişecek uzman ekiplere de istihdam alanı açılmış olacaktır. İstihdam endişesi taşımadan yetişecek nitelikli personel adayları tarımsal ivmemizin heyecanı olacaklardır. 
Üniversiteler halkla daha çok bütünleşmiş olacaktır. Kendi sınırlarına hapsolmuş olan üniversiteler bilginin hayatilik ilkesi doğrultusunda teoriden pratik öğretime geçecek, stajlarını hayatın içinde yapacaklardır.  
Devlet eliyle başlatılan bu proje ille de devlet zorunluluğu olarak kalmak durumunda değil. Devlet, öncülük yaptığı bu projenin standartlarını belirleyerek zaman içerisinde özelleştirmeye gidebilir, özel sektörü bu tür işletmelere özendirebilir.
Eğer böyle bir proje hayata geçecek olursa devlet ve millet aynı arazide buluşmuş olur. Peki, netice ne olur sizce? Kim kazanır, kim kaybeder? Tarımsal kalkınma olmadan Yeni Türkiye inşa edilebilir mi? 
Siz de mesele üzerine biraz kafa yorun, bakalım neler keşfedeceğiz… Yorumlarınızı da merak etmiyor değilim…
Evet siz yazıyı okudunuz, ben de yorumlarınızı okuyayım artık…
Ahmet ÇİÇEK
ahmtcick@hotmail.com 
 
Önceki ve Sonraki Yazılar