Ahmed ÇITLAKOĞLU
Türkiye şu anda felç olmuş durumda
Öyle mi?
Bu sese kulak vermek gerekir:
- “İsraf çok büyük… Üstelik devlet harcamaları kontrolsüz… İsrafı hemen durdurmak gerekiyor… Türkiye aşağı yukarı 4-5 yıldır, kendi ekonomik gücünün çok daha üstünde müsrif bir hayat yaşadı…
- Hiç kimse çıkıp da ‘Türkiye’nin sigortası benim’ demesin…
- Hiç kimse TBMM’yi kendi partisinin dar çıkarları için kullanamaz…
***
- Yabancı düşmanlığı ile iktidar öyle bir alana sıkıştırdı ki kendisine dışarıda ne olduğuna bakacak yüzü yok...
- Belirsizliğin olduğu bir ortamda ekonomide bir toparlanma mümkün olmaz...
- Devletin güçlü olması önemli ama bir o kadar da toplumun gücünün olması gerekiyor. Toplumun gücü ile devletin gücü eşit olmazsa devlet bir süre sonra toplumu ezer. Toplumun gücü sivil toplumun yüksek sesle konuşabilmesidir, medya özgürlüğüdür, ifade özgürlüğüdür…
***
- Baskı altına alınmış, susturulmuş akademisyenlerden bilim bekleyemezsiniz…
- Şu andaki tedbirlere bakıyorsunuz ağırlık olarak borç öteleme… Bir esnafın borcunu öteliyorsunuz ya da faizli kredi veriyorsunuz. Bu faizler sonuçta ödenecek. Çalışamıyor, üretemiyor, para kazanamıyor ama insanların oturduğu yerden borcu yükseliyor…
- İnsanları anlamak, dinlemek lazım… Kim ne sıkıntı çekiyor, ne şartlar altında yaşıyor?..
***
- Şu anda çok büyük bir nüfus, 9 milyon insan kayıt dışı çalışıyor. Bu kayıt dışı çalışanlarla ilgili hala en ufak bir tedbir yok... Bunların koruma mekanizması yok.
- İhaleler maalesef şeffaf ve geniş katılımlı olmadı… Pek çok proje olması gerekenden çok daha pahalıya mal oldu… Hem projenin kendisi pahalı oldu hem de projenin finansmanı pahalı oldu…
Bunların arkasındaki finansman anlaşmalarına baksanız çok yüksek faiz maliyetleri var...
***
- Ben hükümetteyken toplam bütçedeki faiz ödemesi yıllık 50 milyar TL civarında seyretmiştir. 2017’de (yap-işlet-devretler hariç) sadece bütçeden ödenen faiz rakamı 57 milyar… 2018’de bu rakam 74’e çıkmış, 2019’da 103 milyara çıkmış yani 2 senede 57 milyardan 103 milyara çıkan bir faiz ödemesi var. 2020 yılının bütçesindeki faiz ödeneği 129 milyar TL.
- Düşünün bu kadar yüksek bir faiz ödemesi olmasa bu para bugün salgınla mücadelede kullanılsaydı, neler neler yapılabilirdi bu ülkede…
***
- Ve bu krizin sonunda borçların artması dışında bir şey olmayacak… Bugün devlet borçları 10 sene öncesine göre çok daha yüksek bir noktada…
- Şimdi sıfır faiz yetmedi eksi faize indirdiler. Yine de çözüm olmadı, olmayacak… Çünkü üretim olmadan, verimlilik olmadan, katma değer üretmeden, yapısal reformlar gerçekleştirmeden, sadece para alışverişi ile kalkınma ve büyüme olmaz dünyada da Türkiye’de de olmaz.
- Finans sektörü bir araçtır... Asıl olan hizmet ve ürün üretmektir… Üretim yok, gelir üretmiyorsun, katma değer üretmiyorsun, sadece evraklarda borçlar yükseliyor. Bu büyük bir çıkmazdır.
***
- Siyasetin mutlaka helal, şeffaf ve yaygın kaynaklardan finanse edilmesi lazım... Aksi halde siyaseti kim finanse ediyorsa siyaset onun için çalışıyor maalesef…
- Ben hazineden sorumlu bakan olarak göreve başladığımda bu ülkenin hazinesi yüzde 66 faiz ödüyordu. Kamu borcunun milli gelire oranı yüzde 74’tü. IMF’ye olan net borcumuz 22 milyar dolardı. Biz bu yüzde 66 faizi aldık ve yüzde 4,5’e düşürdük. 34 yıldır iki haneli olan enflasyonu iki yılda tek haneye düşürdük ve paradan 6 sıfır attık. IMF'nin borcunu sıfırladık. Çözümsüz hiçbir kriz yok…”
***
Kim söylüyor bunları?..
AK Parti’nin kurucu üyesi olan, 58. ve 59. Hükümetlerde Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığı, 58. Hükümet'te Dışişleri Bakanlığı, 2009-2015 yıllarında Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcılığı görevlerinde bulunan, 13 yıl boyunca kesintisiz bakanlık yapan, 8 Temmuz 2019 tarihinde kurucu üye olduğu AK Parti’den istifa edip (DEVA) Demokrasi ve Atılım Partisi’ni kuran ve Genel Başkanlığı sorumluluğunu üstlenen Sayın Ali Babacan söylüyor!..
***
Sayın Babacan, parti kurma aşamasında Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın faizlerin düşürülmesi hususunda (isim vermeden (zımnen) kendisini IMF’den talimat almak ve faizcilikle itham etmesi üzerine; kendisi de isim vermeden Sayın Erdoğan’a cevap verirken diyordu ki:
- “Geçmişi her yönüyle değerlendirmeye hazırım. Ancak bizim Türkiye’nin bugününe ve geleceğine odaklanmamız gerekiyor.
- Gerçekleri saklamadan ülkemizin sorunlarını açıkça konuşmamız gerekiyor. Türkiye’nin yaşadığı bunca sıkıntı varken, anlamsız tartışmalar üretmek yerine çözüm için çalışmak zorundayız. Çalışıyoruz.
- Dikkatinizi çekmek isterim: Devletin vatandaşlarından vergi toplayarak piyasada ödediği faiz 3 yılda 57 Milyar’dan 139 Milyar TL’ye ulaşıyor. Artış oranı % 144. Dahası, Türkiye’nin hayat pahalılığı gibi, işsizlik gibi devasa sorunları var.”
***
Sayın Babacan bu ifadeleriyle âdeta:
- “Faizin düşürülmesine engel olarak madem bizleri gösteriyorsunuz; o halde, neden bizlerden sonra faizleri düşürmediniz?..
- Bizden sonra faiz ödemelerindeki 3 yılda % 144 oranında artışın sorumlusu biz miyiz?...
- Hodri meydan sadece faizi değil her meseleyi masaya yatıralım ve tartışalım!..
- Hayat pahalılığı ve işsizlik gibi devasa sorunların sorumlusu kimler, bizler miyiz?
- Gerçekler saklanıyor!.. Gerçekleri konuşamıyoruz!.. Gerçekleri saklamadan açıkça konuşmalıyız!..
- Türkiye’nin yaşadığı yığınla sıkıntıları için çözüm üretilmiyor, çözüm için çalışılmıyor, anlamsız tartışmalar üretiliyor... Biz ise çözüm üretmek için çalışıyoruz!..” diyordu.
***
Başbakanlık ve AK Parti’de Genel Başkanlık yapmış, Gelecek Partisi Genel Başkanı Sayın Ahmet Davutoğlu da ülke ekonomisiyle alakalı Sayın Babacan’ın tespitlerine benzer şeyler söylüyor:
- Ülkemin geleceğini tehlikede görüyorum...
- Ben görevi bıraktığımda bütçe açığı 23 milyardı. Şu anda geçen senenin bütçe açığı 98 milyar. Bu para nereye gitti? Bu bütçe açığının kaynağı ne? Nereye gitti para? İsraf ve bir takım yandaş şirketlere para aktarıldı çok açık söylüyorum…
- 98 milyar bütçe açığını hükümet izah etmeli. Kötü bir ekonomi yönetimi var.
- Devlet üst hiyerarşisinde akrabalık ilişkisi olmaz. Çünkü o zaman hesap soramaz duruma gelirsiniz. Maalesef bugün Hazine ve Maliye Bakanı’ndan kimse hesap soramıyor. Bakanların hepsi eşit görünüyor ama bir bakan bir adım önde.
-Başta cumhurbaşkanlığından başlamak üzere, başta uçaklardan ve diğer imkânlardan başlamak üzere her türlü israfı durdurmak gerekiyor… Gerekiyorsa bazı uçaklar satılmalı. Eskiden imkan vardı uçak alındı. Bugün imkân yok, satacaksın. Kamunun kendisi tasarruf etmeden, halktan tasarruf bekleyemez. Kendisi israf içindeyken halktan para isteyemez devlet. Böyle bir hakkı yok.
***
Sayın Davutoğlu ve Sayın Babacan bunları söylerken Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Berat Albayrak da bir tarihlerde “ekonomi kötü” diyen ekonomistleri “teröristlere” benzetiyor ve diyordu ki: “Birileri çıkacak, isimlerinin başında ekonomist, profesör yazan ama bu ülkeye zarar vermeye çalışan, nereye hizmet etmeye çalıştığı, hangi tabloları çizerek, milleti korkutmaya, Türkiye aleyhinde bir algı oluşturmaya çalışan bu kişilerin, terör eylemlerinde gördüğümüz ekipten farkı yok.”
***
İmdi:
Bir tarafta 18 yıldır iktidarda olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan…
Diğer tarafta Başbakanlık ve AK Parti Genel Başkanlığı yapmış, parti teşkilat yapısını ve bürokrasiyi gayet iyi tanıyan, iktidara ve partiye muhalefeten yeni parti kurmuş Ahmet Davutoğlu ile AK Parti’nin kurucuları arasında yer alan, 13 yıl kesintisiz Bakanlık koltuğunda oturan, ekonomi sahasında başarısı tescilli, Davutoğlu gibi iktidara ve partiye muhalefeten yeni parti kurmuş Ali Babacan…
Ve iktidarın özellikle ekonomi politikalarına bir birine zıt fikirler!..
Peki, bu işin doğrusu ne?..
Tarafların konuşmaları kapalı kapılar ardında değil de kamuoyu önünde ilanen yapılırken, bu şartlar altında acaba vatandaş kime inanacak, kimin sözlerinin doğru olduğuna nasıl karar verecek?..
***
Millî birlik ve beraberliğe her zamandan daha fazla ihtiyaç duyduğumuz bugünlerde, öncelikle ve acilen güven tesis edilmeli…
Güven tesisi için de formül çok basit:
Meclis’te grubu bulanan parti genel başkanları ile Davutoğlu ve Babacan’ın da dâhil olduğu yuvarlak masa etrafında ülke meseleleri birlikte müzakere edilmeli… Bu toplantıya Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, Cumhurbaşkanı sıfatıyla değil de Parti Genel Başkanı sıfatıyla katılmalı.
Laf değil icraat gerek!..
“Ben” değil “Biz” denilmeli…
“Ben” denilen yerde birlik olmaz, vahdet olmaz.
***
"Gurura kapılarak insanlara burun kıvırma, ortalıkta çalım satarak yürüme; unutma ki Allah gurura kapılıp kendini beğenen hiç kimseyi sevmez." (Lokman, 18)
Vesselam…
Ahmed Çıtlakoğlu
21 Nisan 2020 Salı / 29 Şâban 1441