Ahmed ÇITLAKOĞLU
Bin nasihatten evlâ Koronavirüs musibeti!
Bilinen bir gerçek, her krizin arkasında nice fırsatların bulunduğudur…
Şiddet derecesi ve tahribat gücü ne olursa olsun Koranavirüs belâ ve musibeti bir krizdir…
Bu krizin arkasında da haliyle bir değil birden çok fırsatlar yatmaktadır.
***
Artık yeni bir çağ (dönem) başlıyor…
Corona-19 bir milat olacaktır.
Bundan böyle tarihî hadiseler anlatılırken; Corona-19’dan önce ve sonra diye tasnif edilecektir.
***
Koronavirüsün nice güzel(!) nasihatlarından biri de “Tekâlif-i Milliye Emirleri” oldu!..
Bu vesileyle tarihimizi öğretme fırsatı doğdu…
Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan Dayanışma Kampanyası vesilesiyle ‘Tekâlif-i Milliye Emirlerin’den bahsedince, nerdeyse herkes tarihi bir hadiseye odaklandı.
İnternette en fazla aranan ve sorgulanan kelime “Tekâlif-i Milliye Emirleri” oldu…
İyi de oldu. Bu vesileyle bugüne kadar hiç gündemde olmayan, unutulan ya da çoğumuzun bilmediği Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında ülkenin içinde bulunduğu acı malî durumdan ve o günün şartlarında alınan idarî kararlar karşısında halkın yaptığı maddî ve manevî fedakârlıklardan haberdar olmuş olduk.
***
Bu vesileyle bir taraftan tarihimizi öğrenirken, diğer yandan da tarihi hadiselerin yorumlanmasında iktidarla muhalefet kanadının bir birine tamamen zıt fikirlere sahip olduklarını da gördük!..
***
Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan’ın bugünün şartlarında Tekâlif-i Milliye Emirleri’nden bahsetmesine muhalefet cephesinden çok farlı eleştiriler geldi…
Bu eleştiriler arasında (AK Parti 2. Genel Başkanı ve bir dönem Başbakanı) Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun açıklamaları muhtemelen kamuoyunda daha farklı yorumlanacaktır!..
Sn. Davutoğlu diyor ki:
- Bugün bu benzetme hem yanlış hem tehlikelidir. Tekâlif-i Milliye Emirleri, kaynakları tükenmiş bir milletin son kaynaklarını kullanmak için seferber edilmesidir. 2002’den bugüne istikrar döneminin sonu Tekâlif-i Milliye ile bitmemeli…
- Bu tür kriz dönemlerinde yapılmaması gereken en vahim hata topluma geçmiş başarılardan bahsetmektir. Çünkü anlık sıkıntıların tedavisi geçmiş başarılarda değil, bugünü anlamakta ve gelecekle ilgili ümit uyandırmaktadır.
- Günlerdir toplumsal enerjimi tüketen yardım kampanyasında toplanan miktar, bu kriz için ayrılan fonun çok küçük bir bölümüne ancak denek gelir, toplanan vergi gelirlerinin yanında ise adeta ‘devede kulak’ kalmakta… İşin propagandasına değil, esasına odaklanılmalı!..
- Kriz süreçlerinde tek yönlü propaganda değil etkileşime açık bir iletişim stratejisi uygulamak gerekir.
- Kriz sürecinde katkı verenlere şüpheyle, eleştirenlere öfkeyle yaklaşmamak gerekir, aksine en muhalif olana bile teşekkür etmek toplumsal dayanışma psikolojisini tahkim eder…
- Her şeyden kaderdaşlık ve duygudaşlık bilinci güçlendirilmeli, sosyal kutuplaşmayı engelleyici bir siyasi söylem ve tavır geliştirilmelidir.
- Sağlıklı bir iletişim için toplumu kuşatıcı bir siyasi söylem dili benimsemek; gerekçe ne olursa olsun ötekileştirmeden ve dışlamadan uzak durmak şarttır…
- Kriz toplumun her kesimini kapsıyorsa, çözüm de her kesimi içine almalıdır.
- Devlet bizzat yardım kampanyası yürütmemeli ve bütçe kaynakları ile halka doğrudan destek sağlayarak ekonomiyi canlandırıcı tedbirler almalıdır. Nihayetinde devlet kampanyasına katkıda bulunanlar bunu vergi matrahından düştükleri için yardımlar vergi düşüşü anlamına da gelmektedir.
- Kriz yönetimi sürecinde yöneticilerin görevi, toplumu en iyi senaryo gelecek gibi bir beklentiye sokmak değil; topluma gelecekle ilgili ümit vermek ancak ülkeyi bir bütün olarak muhtemel en kötü senaryoya hazırlıklı kılmaktır.
- Bütün bu kritik süreçlerde temel ilke açıktır: Devlet millet içindir, millet devlet için değil.
***
Büyük İskender, hiçbir kusuru konusunda kendisini uyarmayan vezirine bir gün “Sana ihtiyacım yok”, der… Vezir: - “Neden Hükümdarım?” diye sorar.
İskender:
- “Çünkü ben bir beşerim. Sen bu kadar süre zarfında benim tek bir hatama bile rastlamadıysan cahilsin demektir… Yok, eğer hatamı gördün de örtbas ettiysen o zaman da hainsin demektir.”
Vesselam…
Ahmed Çıtlakoğlu
08 Nisan 2020 Çarşamba / 15 Şâban 1441