Şener Bülbül: Türkiye Çay Sektöründe yapısal çözülme , 2025 Gerçekleri

Şener Bülbül: Türkiye Çay Sektöründe yapısal çözülme , 2025 Gerçekleri

ZİRAAT MÜHENDİSİ ŞENER BÜLBÜL : KENYA VE SRİ LANKA’DA HER ÜRETİM PARTİSİ ULUSLARARASI AKREDİTE LABORATUVARLARDA TEST EDİLMEDEN PİYASAYA SÜRÜLMEZKEN, TÜRKİYE’DE BU KONTROLLER BÜYÜK ÖLÇÜDE YETERSİZDİR

TÜRKİYE ÇAY SEKTÖRÜNDE YAPISAL ÇÖZÜLME: 2025 GERÇEKLERİ VE ULUSLARARASI KARŞILAŞTIRMA
Bir Mirasın Sessiz Erozyonu ve 2025 Rekolte Krizi

Türkiye, özellikle Rize, Artvin ve Trabzon ekseninde yüzyılı aşkın bir çay kültürüne sahiptir. Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren toplumsal üretim modeline dayalı olarak şekillenen bu sistem, bugün ekonomik, sosyal ve etik anlamda ciddi bir çözülme süreciyle karşı karşıyadır. Çay, Karadeniz’in yalnızca bir geçim kaynağı değil, aynı zamanda kültürel kimliğinin, aile yapısının ve bölgesel dayanışmanın da simgesidir. Ancak 2020’lerin ikinci yarısına gelindiğinde sektör, sadece iklim ve pazar rekabetiyle değil; denetimsizlik, maliyet baskısı, iş gücü daralması ve gıda güvenliği krizleriyle de mücadele etmek zorunda kalmıştır.

TÜİK’in 2025 yılı ilk tahminlerine göre yaş çay üretimi, olumsuz iklim koşulları ve hatalı hasat yöntemleri nedeniyle bir önceki yıla kıyasla yaklaşık %10-20 oranında azalarak 1,31 - 1,32 milyon ton seviyelerine gerilemiştir. Bu sert düşüş, sektörde yıllardır biriken yapısal sorunların artık rekolte krizine dönüştüğünün en net göstergesidir. Türkiye, kuru çay üretiminde dünyada 6. sırada yer alsa da ihracatta rekabet gücünü hızla kaybetmektedir.

I. Üretimden Çekilen Devler, Düşen Kurumsal Kapasite

2025 itibarıyla dünya çay piyasasında yeniden yapılanma süreci hızlanmıştır. Lipton (Unilever) Türkiye’deki üretim hatlarını tamamen kapatarak yalnızca markalama ve pazarlama faaliyetlerine yönelmiştir. Doğadan ve Jacobs gibi markalar da sektörden çekilmiş; yerlerini çoğu bölgesel düzeyde faaliyet gösteren, düşük sermayeli özel işletmeler almıştır.

Kurumsal Kapasite Daralması: 2024 itibarıyla sektörde 121 özel fabrika faaliyet gösterirken, yüksek faiz ortamı ve finansman sıkıntıları nedeniyle bu fabrikaların önemli bir kısmı 2025 sezonunda ya kapasite düşürmüş ya da üretime hiç başlamamıştır. Bu durum, bir yandan pazarın yerelleşmesi gibi görünse de, diğer yandan kalite denetiminin zayıflaması ve kontrolsüz üretimin artması anlamına gelmiştir. Kurumsal kalite disiplini gerilerken, küçük üreticiler arasında “daha ucuza ve daha hızlı üretim” anlayışı yaygınlaşmıştır.

II. Enerji ve İşçilik Kıskacı: Sürdürülemez Maliyetler Krizi

2025 verilerine göre Türkiye çay sanayisinde enerji maliyetleri bir yılda %38 oranında artmıştır. Kömür ve doğalgaz maliyetleri, toplam üretim maliyetlerinin %25’ine kadar ulaşmaktadır. Bu oran Kenya’da %11, Sri Lanka’da ise %13 civarındadır. Temel neden, Türkiye’de enerji girdilerinin döviz bazlı artması ve üretim hatlarının düşük verimlilikte çalışmasıdır.

İşçilik ve Taban Fiyat Uçurumu: Türkiye’de üreticilerin toplam giderinin yaklaşık %42’si işçilik maliyetlerinden oluşmaktadır. Ortalama fabrika işçisi maliyeti, Sri Lanka’nın yaklaşık iki, Kenya’nın ise üç katına çıkmıştır. Bu durum üreticileri kayıt dışı iş gücüne yöneltmekte ya da kaliteyi düşürerek üretim maliyetlerini kısmaya zorlamaktadır. ÇAYKUR’un 2025 yılı için belirlediği 25,44 TL/kg yaş çay alım fiyatı, sektörün maliyet hesaplamalarında ortaya çıkan 29 TL/kg’lık işçilik dahil üretim maliyetinin dahi altında kalmıştır. Bu tablo, üreticinin kar marjını değil, doğrudan üretim maliyetlerini tehdit eden bir noktaya ulaşmıştır.

III. Zirai Bilinçsizlik ve Kalite Erozyonu

Türkiye’de çay bahçelerinin büyük kısmı 40 yaşın üzerindedir. Toprak yapısı yorgun, gübreleme disiplinsiz ve gençleştirme oranı son derece yetersizdir. Kısa vadeli gelir kaygısıyla üreticiler, yağmurdan hemen sonra veya yeterince olgunlaşmadan çay toplama yöntemlerine başvurmaktadır. Bu durum hem yaprak kalitesini hem de çayın kateşin ve polifenol oranlarını düşürmektedir.

Verim Paradoksu: Türkiye, dönüm başına verimde (kg/da) dünyada ilk sıralarda yer alsa da bu yüksek verim çoğunlukla kalitesiz, sert ve lifli yapraklardan oluşmaktadır. Kenya ve Sri Lanka gibi ülkelerde üretimler sıkı denetimlerle uluslararası “çay kotası” sistemlerine tabi tutulurken (nem oranı, yaprak boyu), Türkiye’de toplama disiplini tamamen üreticinin inisiyatifine bırakılmıştır. Yaş çay alımı neredeyse “tartıya ne gelirse” mantığıyla yapılmaktadır. Bu durum, kalite farkını derinleştirmiş ve Türk çayının dünya pazarındaki rekabet gücünü ciddi şekilde zayıflatmıştır.

IV. Gıda Güvenliği ve Denetim Zaafı: Sessiz Tehdit

Sektördeki yapısal çözülmenin en tehlikeli boyutlarından biri, gıda güvenliğinde yaşanan zafiyetlerdir.

Çay Lifleri ve Katkı Maddesi Uygulamaları: Bazı özel işletmeler, üretim sırasında ayrılması gereken selüloz oranı yüksek çay liflerini yeniden karışımlara dahil etmektedir. Bu durum çayın dem oranını düşürmekte, bazı hallerde yapay renk vericilerle karıştırılarak “tavşan kanı” görünümü yaratılmaktadır.

Yasaklı Boyalar ve Kimyasallar: Bağımsız laboratuvar testlerinde, bazı düşük maliyetli markalarda yasaklı boya kalıntılarına rastlanmıştır. Bu durum hem halk sağlığını hem de Türk çayının ihracat itibarını tehdit etmektedir.

Denetim Eksikliği: 2025 Mayıs ayına ait resmi veriler, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın gıda üretim yerlerine yönelik denetim sayısının geçen yıla göre %11,2 azaldığını; ancak idari yaptırım sayısının %22,7 arttığını göstermektedir. Bu tablo, denetimlerin seyrekleştiğini ancak denetlenen tesislerdeki ihlal oranlarının yükseldiğini ortaya koymaktadır. Kenya ve Sri Lanka’da her üretim partisi uluslararası akredite laboratuvarlarda test edilmeden piyasaya sürülmezken, Türkiye’de bu kontroller büyük ölçüde yetersizdir.

V. Sosyoekonomik Çözülme: Çay Kültürünün Erozyonu

Çay üretimi, Rize ve çevresinde yalnızca ekonomik bir faaliyet değil, toplumsal kimliğin taşıyıcısıdır. Ancak son 10 yılda göç, yaşlanma ve düşük gelir nedeniyle üretimden kopuş hızlanmıştır. Genç nüfus büyük oranda şehir merkezlerine göç etmekte; yaş ortalaması 55’in üzerindeki üreticiler ise geleneksel yöntemleri sürdürmektedir.

Kooperatifleşme Zaafı: Kenya’da üreticilerin %72’si kooperatif sistemine bağlıdır ve devlet alım garantisi mevcuttur. Türkiye’de bu oran %14 civarındadır. Üstelik etkin bir fiyat istikrarı veya girdi desteği sistemi de bulunmamaktadır. Bu durum, hem gelir güvencesizliğini hem de üretim kültürünün çözülmesini beraberinde getirmektedir.

VI. Çözüm: Çay Reformu ve Gıda Güvenliği Devrimi

Türk çayının hem iç piyasada güven tazelemesi hem de dünya pazarında rekabet gücünü artırabilmesi için acil adımlar atılması gerekmektedir.

Gıda Güvenliği Devrimi: Ulusal Çay Güvenliği Standardı (UÇGS) oluşturulmalı; bu standart, Türk Gıda Kodeksi ve FAO/WHO kriterleriyle uyumlu hale getirilmelidir. Tüm fabrikalarda akredite laboratuvar zorunluluğu getirilmeli, hileli üretim yapan işletmelere lisans iptali ve kamu ifşası uygulanmalıdır.

Dijital İzlenebilirlik: Ürünlerin üreticiden market rafına kadar takip edileceği barkod sistemi kurulmalı, renk, aroma ve katkı izlenebilirliği sağlanmalıdır.

Zirai Dönüşüm ve Kalite Disiplini: Çay bahçelerinin yenilenmesi ve gençleştirilmesi için devlet destekli fon oluşturulmalı; ÇAYKUR alımları yalnızca kaliteli filiz yaprağına odaklanmalıdır. Hatalı makineli hasatla toplanan lifli çaylar daha düşük fiyattan alınmalıdır.

Kooperatifleşme ve Gelir Güvencesi: Kooperatifleşme oranı artırılmalı, Sri Lanka örneğinde olduğu gibi üretici gelirinin en az %70’inin doğrudan üreticiye dönmesi sağlanmalıdır. Gençlerin çay tarımına dönüşünü teşvik etmek için vergi muafiyetleri ve teknoloji destekleri sunulmalıdır.

Bir Ulusun Çayı, Bir Bölgenin Vicdanıdır

Türk çayı yalnızca bir içecek değil; bir kültür, bir geçim ve bir kimliktir. Ancak bu miras, ekonomik baskılar, denetimsizlik ve toplumsal ilgisizlik nedeniyle sessizce erimektedir. Kenya’nın üretim disiplini, Sri Lanka’nın kalite kontrol sistemi ve Çin’in sürdürülebilir üretim modeli örnek alınmadan Türkiye çay sektörü ne ihracatta payını artırabilir ne de iç pazarda güven tazeleyebilir.

Çay sadece topraktan değil; vicdandan ve disiplinden süzülür. Bu nedenle Türkiye artık bir “Çay Reformu” başlatmak zorundadır. Aksi halde bir bardak çayın ardında, bir bölgenin emeği ve bir ulusun kültürü kaybolacaktır.

Etiketler :

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.