Yazıcı: İki Millete de İhanet Ediyorlar
Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı: 'Türk-Ermeni ilişkisini sadece 1915 olaylarının bin yıllık dostluğa, tarihe, kader birliği yapmış bu iki millete ihanettir'' dedi.
Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, Türk-Ermeni ilişkisini sadece 1915 olaylarının tek taraflı ve suçlayıcı yorumuna dayandırmanın bin yıllık dostluğa, tarihe, kader birliği yapmış bu iki millete ihanet olduğunu belirterek, ''Fransa gibi üçüncü ülkelerin, küçük hesaplar ve siyasi çıkar sağlamak amacıyla bu sürece müdahil olması yanlıştır'' dedi.
Yazıcı, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti projeleri kapsamında restorasyonu yapılan Ermeni Vortvots Vorodman Kilisesi Patrik Mesrob II Kültür Merkezinin açılışını yaptı.
Açılış sonrası gerçekleştirilen ayinin ardından düzenlenen kokteylde konuşan Yazıcı, ''Vortvots Vorodman''ın ''gök gürültüsünün çocukları'' anlamına geldiğini belirterek, ''Gök gürültüsünün çocukları isminin Hazreti İsa'nın havarilerinden olan mukaddes kitap İncil'in yazarı Yuhanna ve onun kardeşi Hagop'tan geldiği, iki kardeşin gök gürültüsünü andıran baskın kişilikleriyle tanındığı için de kilisenin bu isimle anıldığını sanat tarihçisi Dr. Elmon Hançer söylüyor'' dedi.
İstanbul'un hoşgörüyle insanlığa kucak açan bir kent olduğunu, bu kentte Mimar Sinan ve Ermeni Balyan'ın farklı yüzyıllarda oluşturdukları mimari tarzların birbiriyle iç içe bulunduğunu vurgulayan Yazıcı, Osmanlı tarihinde inanç hürriyetine ilişkin pek çok örnek bulunduğuna işaret ederek, Osman Gazi ve Fatih Sultan Mehmet'ten örnekler verdi.
-Türk-Ermeni ilişkileri-
Türk-Ermeni ilişkilerini sadece 1. Dünya Savaşı yıllarındaki kısa dönem çerçevesinde değerlendirmenin doğru olmadığının altını çizen Yazıcı, Ermenilerle Türklerin dostluklarının yaklaşık bin yıl öncesine dayandığını, 11. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar Anadolu Türk ve Ermeni halklarının barış içinde birlikte yaşadıkları dönemin tarihte benzeri görülmeyen bir dönem olduğunu anlattı.
''Osmanlı'da Ermeniler için 'millet-i sadıka' yani 'sadık millet' denilmiştir'' diyen Yazıcı, 20. yüzyıla kadar bu iki topluluk arasında hiçbir uyuşmazlık, silahlı çatışma görülmediğini ifade etti.
Bugün Türkiye'de gayrı resmi yaklaşık 100 bin Ermeni'nin yaşadığını belirten Yazıcı, sözlerine şöyle devam etti:
''Türk-Ermeni ilişkisini sadece 1915 olaylarının tek taraflı ve suçlayıcı yorumuna dayandırmak, bin yıllık dostluğa, tarihe, kader birliği yapmış bu iki millete ihanettir. Türkiye'nin görüşleri eldeki arşiv belgelerine ve bilimsel araştırmalara dayanmaktadır. Sözü her iki tarafın saygın tarihçilerine bırakmak en doğrusudur. Bu anlamda parlamentolar, mahkemelerin yerini almamalı ve konuya ilişkin hüküm vermemelidir. Türkiye ve Ermenistan'ın geçmişlerindeki zor dönemi unutmaksızın, tarihi dostluklarını yeniden inşa etme zamanı gelmiştir. Ancak bu yöndeki çabalarda herkes dürüst ve açık fikirli olmalıdır.
Fransa gibi üçüncü ülkelerin, küçük hesaplar ve siyasi çıkar sağlamak amacıyla bu sürece müdahil olması yanlıştır. Biz tarihimiz boyunca hiçbir millete, hiçbir topluluğa düşmanlık, kin beslemedik, önyargıyla yaklaşmadık. Tüm dünya bugünlerde bu toprakların her köşesinde hayat bulan 'cami, kilise ve havranın yan yana olması' anlayışına muhtaçtır.''
Yazıcı, bugün dünyaya korku paranoyasını yaymak ve medeniyetler çatışması tezini haklı çıkarmak isteyen güçler bulunduğunu, AK Parti hükümetinin bu paranoyaya panzehir olarak ''medeniyetler diyaloğu''nu savunduğunu vurguladı.
Tüm yaşananlara en güzel cevabı İstanbul'un verdiğini dile getiren Yazıcı, ''Vortvots Vorodman Gök gürültüsünün Çocukları Kilisesi'nin Türklerle Ermeniler arasındaki dostluğu temsil etmesini ve pekiştirmesini diliyorum'' diye konuştu.
Yazıcı, açılıştan sonra yabancı bir basın mensubunun, ''Kilisenin bu dönemde açılması ne anlama geliyor?'' şeklindeki sorusunu da şöyle yanıtladı:
''Bizim çalışmalarımızda insan önemlidir. Yönetim anlayışımızın tamamında insan, insanın huzuru, güvenliği, esenliği, geleceğe olan umutları önemlidir. Biz bunları dikkate alarak faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Dolayısıyla insanların neye inanıp inanmayacakları kendi işleridir. Cemaatlerin işidir. İnandıkları her ne ise onu ifade edecekleri ortamı hazırlamak devletin görevidir. Zaten laiklik de budur. Terk edilmiş bir kilisenin onarımı, Ermeni vatandaşlarımızın ibadetlerini yapması noktasında kamunun üzerine düşen görevi yapması anlamına gelir.''
-Öteki konuşmalar-
Kumkapı Meryemana Kilisesi ve Mektebi Vakfı Başkanı Hrant Moskofyan da 1641'de kurulan ve 3 kilisenin yer aldığı binaların pek çok kez yangın nedeniyle tahribata uğradığını, bu kilisenin de uzun yıllardır kullanılmadığını, ancak son olarak 1966'daki depremin ardından depremzedelere barınak olduğunu anlattı.
1999 depreminde patrikhane binasının tadilata alınmasından dolayı kilisenin tadilatının ertelendiğini, ancak bir süredir rahatsız olan Ermeni Patriği Mesrob Mutafyan'ın en büyük arzusunun, burada bir kültür merkezi oluşturmak olduğunu dile getiren Moskofyan, restorasyon için gerekli paranın yüzde 70'ini AKB Ajansının karşıladığını, kalan yüzde 30'unun ise cemaatten sağlandığını bildirdi.
Restorasyonu yapan mimar Kevork Karagöz de bu kilisenin yenilenmesi projesinin ilk adımının 1988'de atıldığını ve asla rafa kaldırılmadığını, 2009'da da restorasyon projesinin AKB Ajansına sunulduğunu söyledi.
Restorasyonun 8 ay gibi kısa bir zamanda tamamlandığını belirten Karagöz, projenin en büyük şansının AKB Ajansı olduğunu vurgulayarak, ''Projenin temel amacı, içinde 100 yıldır ibadet yapılmayan bir kilise yapısının kültür merkezi olarak hayat bulmasıdır. Kilisede, aynı zamanda işlevini yitirmemesi için senede birkaç kez ibadet de yapılacaktır. Restorasyonun önemli kısmı AKB Ajansının 1 milyon 540 bin liralık kaynağıyla yapıldı. Bir kiliseye Cumhuriyet tarihinde ilk defa kamu kaynağı ayrılmıştır. Bu bizim için çok büyük anlam ifade etmiştir'' diye konuştu.
Kilisenin açılışı, Bakan Yazıcı tarafından kurdele kesilerek yapıldı. Açılışın ardından Yazıcı'ya eşlik eden Ermeni Patriği Vekili Episkopos Aram Ateşyan, geleneğe göre kapıyı 3 kez çaldı. Kapının açılmasından sonra Yazıcı ve Ateşyan'ın ardından cemaat de kiliseye girdi ve bir ayin gerçekleştirildi.
Açılışa, İstanbul İl Kültür Müdürü Ahmet Emre Bilgili, Türkiye Musevileri Hahambaşı İsak Haleva, Fener Rum Patriği Bartholomeos, 2010 Avrupa Kültür Başkenti etkinliklerinin sona ermesi nedeniyle lağvedilen AKB Ajansı Yürütme Kurulu Başkanı Şekib Avdagiç ve öteki ilgililer katıldı.
-Vortvots Vorodman Kilisesi-Kültür Merkezi-
Ermeni Patrikliği Meryem Ana Katedrali külliyesi dahilinde bulunan ve yandıktan sonra Balyan ailesi mimarlarının projesiyle yeniden inşa edilip 14 Ekim 1828'de ibadete açılan Vortvots Vorodman Kilisesi, 1. Dünya Savaşı'ndan beri kullanılamaz durumdaydı.
Ermeni Cemaati Yönetim Kurulunca İstanbul 2010 AKB projelerine dahil edilmek üzere İstanbul 2010 AKB Ajansına, Vortvots Vorodman Kilisesi Kültür Merkezi Dönüşüm Projesi de sunuldu.
Ajans Yönetim Kurulunun onayıyla uygulamaya geçirilen proje kapsamında restorasyonu başarıyla tamamlanan mekan, Türkiye kültür mirasına kazandırıldı.
Yazıcı, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti projeleri kapsamında restorasyonu yapılan Ermeni Vortvots Vorodman Kilisesi Patrik Mesrob II Kültür Merkezinin açılışını yaptı.
Açılış sonrası gerçekleştirilen ayinin ardından düzenlenen kokteylde konuşan Yazıcı, ''Vortvots Vorodman''ın ''gök gürültüsünün çocukları'' anlamına geldiğini belirterek, ''Gök gürültüsünün çocukları isminin Hazreti İsa'nın havarilerinden olan mukaddes kitap İncil'in yazarı Yuhanna ve onun kardeşi Hagop'tan geldiği, iki kardeşin gök gürültüsünü andıran baskın kişilikleriyle tanındığı için de kilisenin bu isimle anıldığını sanat tarihçisi Dr. Elmon Hançer söylüyor'' dedi.
İstanbul'un hoşgörüyle insanlığa kucak açan bir kent olduğunu, bu kentte Mimar Sinan ve Ermeni Balyan'ın farklı yüzyıllarda oluşturdukları mimari tarzların birbiriyle iç içe bulunduğunu vurgulayan Yazıcı, Osmanlı tarihinde inanç hürriyetine ilişkin pek çok örnek bulunduğuna işaret ederek, Osman Gazi ve Fatih Sultan Mehmet'ten örnekler verdi.
-Türk-Ermeni ilişkileri-
Türk-Ermeni ilişkilerini sadece 1. Dünya Savaşı yıllarındaki kısa dönem çerçevesinde değerlendirmenin doğru olmadığının altını çizen Yazıcı, Ermenilerle Türklerin dostluklarının yaklaşık bin yıl öncesine dayandığını, 11. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar Anadolu Türk ve Ermeni halklarının barış içinde birlikte yaşadıkları dönemin tarihte benzeri görülmeyen bir dönem olduğunu anlattı.
''Osmanlı'da Ermeniler için 'millet-i sadıka' yani 'sadık millet' denilmiştir'' diyen Yazıcı, 20. yüzyıla kadar bu iki topluluk arasında hiçbir uyuşmazlık, silahlı çatışma görülmediğini ifade etti.
Bugün Türkiye'de gayrı resmi yaklaşık 100 bin Ermeni'nin yaşadığını belirten Yazıcı, sözlerine şöyle devam etti:
''Türk-Ermeni ilişkisini sadece 1915 olaylarının tek taraflı ve suçlayıcı yorumuna dayandırmak, bin yıllık dostluğa, tarihe, kader birliği yapmış bu iki millete ihanettir. Türkiye'nin görüşleri eldeki arşiv belgelerine ve bilimsel araştırmalara dayanmaktadır. Sözü her iki tarafın saygın tarihçilerine bırakmak en doğrusudur. Bu anlamda parlamentolar, mahkemelerin yerini almamalı ve konuya ilişkin hüküm vermemelidir. Türkiye ve Ermenistan'ın geçmişlerindeki zor dönemi unutmaksızın, tarihi dostluklarını yeniden inşa etme zamanı gelmiştir. Ancak bu yöndeki çabalarda herkes dürüst ve açık fikirli olmalıdır.
Fransa gibi üçüncü ülkelerin, küçük hesaplar ve siyasi çıkar sağlamak amacıyla bu sürece müdahil olması yanlıştır. Biz tarihimiz boyunca hiçbir millete, hiçbir topluluğa düşmanlık, kin beslemedik, önyargıyla yaklaşmadık. Tüm dünya bugünlerde bu toprakların her köşesinde hayat bulan 'cami, kilise ve havranın yan yana olması' anlayışına muhtaçtır.''
Yazıcı, bugün dünyaya korku paranoyasını yaymak ve medeniyetler çatışması tezini haklı çıkarmak isteyen güçler bulunduğunu, AK Parti hükümetinin bu paranoyaya panzehir olarak ''medeniyetler diyaloğu''nu savunduğunu vurguladı.
Tüm yaşananlara en güzel cevabı İstanbul'un verdiğini dile getiren Yazıcı, ''Vortvots Vorodman Gök gürültüsünün Çocukları Kilisesi'nin Türklerle Ermeniler arasındaki dostluğu temsil etmesini ve pekiştirmesini diliyorum'' diye konuştu.
Yazıcı, açılıştan sonra yabancı bir basın mensubunun, ''Kilisenin bu dönemde açılması ne anlama geliyor?'' şeklindeki sorusunu da şöyle yanıtladı:
''Bizim çalışmalarımızda insan önemlidir. Yönetim anlayışımızın tamamında insan, insanın huzuru, güvenliği, esenliği, geleceğe olan umutları önemlidir. Biz bunları dikkate alarak faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Dolayısıyla insanların neye inanıp inanmayacakları kendi işleridir. Cemaatlerin işidir. İnandıkları her ne ise onu ifade edecekleri ortamı hazırlamak devletin görevidir. Zaten laiklik de budur. Terk edilmiş bir kilisenin onarımı, Ermeni vatandaşlarımızın ibadetlerini yapması noktasında kamunun üzerine düşen görevi yapması anlamına gelir.''
-Öteki konuşmalar-
Kumkapı Meryemana Kilisesi ve Mektebi Vakfı Başkanı Hrant Moskofyan da 1641'de kurulan ve 3 kilisenin yer aldığı binaların pek çok kez yangın nedeniyle tahribata uğradığını, bu kilisenin de uzun yıllardır kullanılmadığını, ancak son olarak 1966'daki depremin ardından depremzedelere barınak olduğunu anlattı.
1999 depreminde patrikhane binasının tadilata alınmasından dolayı kilisenin tadilatının ertelendiğini, ancak bir süredir rahatsız olan Ermeni Patriği Mesrob Mutafyan'ın en büyük arzusunun, burada bir kültür merkezi oluşturmak olduğunu dile getiren Moskofyan, restorasyon için gerekli paranın yüzde 70'ini AKB Ajansının karşıladığını, kalan yüzde 30'unun ise cemaatten sağlandığını bildirdi.
Restorasyonu yapan mimar Kevork Karagöz de bu kilisenin yenilenmesi projesinin ilk adımının 1988'de atıldığını ve asla rafa kaldırılmadığını, 2009'da da restorasyon projesinin AKB Ajansına sunulduğunu söyledi.
Restorasyonun 8 ay gibi kısa bir zamanda tamamlandığını belirten Karagöz, projenin en büyük şansının AKB Ajansı olduğunu vurgulayarak, ''Projenin temel amacı, içinde 100 yıldır ibadet yapılmayan bir kilise yapısının kültür merkezi olarak hayat bulmasıdır. Kilisede, aynı zamanda işlevini yitirmemesi için senede birkaç kez ibadet de yapılacaktır. Restorasyonun önemli kısmı AKB Ajansının 1 milyon 540 bin liralık kaynağıyla yapıldı. Bir kiliseye Cumhuriyet tarihinde ilk defa kamu kaynağı ayrılmıştır. Bu bizim için çok büyük anlam ifade etmiştir'' diye konuştu.
Kilisenin açılışı, Bakan Yazıcı tarafından kurdele kesilerek yapıldı. Açılışın ardından Yazıcı'ya eşlik eden Ermeni Patriği Vekili Episkopos Aram Ateşyan, geleneğe göre kapıyı 3 kez çaldı. Kapının açılmasından sonra Yazıcı ve Ateşyan'ın ardından cemaat de kiliseye girdi ve bir ayin gerçekleştirildi.
Açılışa, İstanbul İl Kültür Müdürü Ahmet Emre Bilgili, Türkiye Musevileri Hahambaşı İsak Haleva, Fener Rum Patriği Bartholomeos, 2010 Avrupa Kültür Başkenti etkinliklerinin sona ermesi nedeniyle lağvedilen AKB Ajansı Yürütme Kurulu Başkanı Şekib Avdagiç ve öteki ilgililer katıldı.
-Vortvots Vorodman Kilisesi-Kültür Merkezi-
Ermeni Patrikliği Meryem Ana Katedrali külliyesi dahilinde bulunan ve yandıktan sonra Balyan ailesi mimarlarının projesiyle yeniden inşa edilip 14 Ekim 1828'de ibadete açılan Vortvots Vorodman Kilisesi, 1. Dünya Savaşı'ndan beri kullanılamaz durumdaydı.
Ermeni Cemaati Yönetim Kurulunca İstanbul 2010 AKB projelerine dahil edilmek üzere İstanbul 2010 AKB Ajansına, Vortvots Vorodman Kilisesi Kültür Merkezi Dönüşüm Projesi de sunuldu.
Ajans Yönetim Kurulunun onayıyla uygulamaya geçirilen proje kapsamında restorasyonu başarıyla tamamlanan mekan, Türkiye kültür mirasına kazandırıldı.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.